Vietnam'da kültürel deneyimler
- Gulbu Tanrıverdi
- 11 Haz
- 14 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 12 Haz
Eda ve Ozan'ın Vietnam deneyimleri beni gerçekten çok etkiledi. Gelecek yıl için planladığım Japonya seyahatini erteleyip Vietnam’a gitmeyi düşünebilirim.
Geçen hafta üç farklı ülkeye seyahat ettim ama açıkçası hiçbiri Eda'nın yazdıkları kadar iz bırakmadı bende.
Vietnam'da insanların inançları, yaşam tarzları, hatta değerler bile bambaşka… Gerçekten hayranlık uyandırıcı.
Kızım ve damadımın yaşadığı deneyimleri okurken sanki ben de onlarla birlikte o anları yaşamış gibi hissettim.
En güzeli de kızımın deneyimlerini kaleme alırken yargılayıcı ya da etnikmerkezci bir dil kullanmamış olmaması. Bu beni ayrıca çok mutlu etti.
Okurken aklıma gelen soruları buradan yazacağım ki sizler de Edanın yanıtlarını görün ve birlikte daha çok şey öğrenelim.
Vietnam artık benim için “mutlaka görülmesi gereken yerler” listesinde ilk sırada. Şimdi hep birlikte Edanın deneyimlerini okumaya hazır mısınız?

Vietnam, size çok fazla güzellik sunan ilginç bir ülke. Fakat buraya ayırdığınız vakit kısıtlıysa tamamını gezmeniz pek mümkün değil. Çünkü ülke uzun ve ince bir yapıya sahip. Biz de bu yüzden geziye çıkmadan önce kuzey, orta ve güney olmak üzere üç ayrı rota belirledik. Süremiz sınırlı olduğu için sadece birini seçmemiz gerekiyordu. Araştırınca da ilk gezi için kuzey rotasının bize daha uygun olduğuna karar verdik. Orta ve güney içinse daha uzun bir vakit ayırıp ilerde tekrar gelmeyi planlıyoruz.
Gelmeden önce online vize almanız gerekiyor. Online diye son ana bırakmamanızı kesinlikle öneririm. Eğer sorunsuzsa genelde 3-4 günde çıkıyor ama bazen saçma sapan hatalarla düzeltme isteyebiliyorlar. Bu da süreci uzatabiliyor. Mesela benimki biraz gecikti.
Kuzey rotamızı; başkent Hanoi, Sapa, Ha Long Bay ve Ninh Binh olmak üzere dört farklı yeri görecek şekilde planladık. Hepsi birbirinden tamamen farklı güzellikler sundu. O yüzden her birini ayrı başlıklarla paylaşmaya çalışacağım.
YOLCULUK & İLK İZLENİM
Buraya Bali’den geldiğimiz ve o samimi, güler yüzlü halka alıştığımız için, uçaktaki hostesler bize ilk başta biraz suratsız geldi. Ama halkla iletişime geçtikçe aslında biraz çekingen olduklarını düşünmeye başladık. Bu çekingenlikleri nedeniyle ilk etapta mesafeli gözükebiliyorlar.
Asıl problem ise iletişim oldu bizim için. İnsanlar neredeyse hiç İngilizce bilmiyor. Bilenlerle de aksan farkımız çok fazla olduğu için anlaşmakta zorlandık. Dili kullanma biçimleri bizden bayağı farklı, hatta ilk duyduğumda İngilizce konuştuklarını bile anlamamıştım. Onlar da bizim aksanımıza karşı aynı şekilde hissediyor gibiler. Bu yüzden yabancılarla iletişime geçmeye çekindiklerini fark ediyorsunuz. Biz de birkaç sipariş karışıklığından sonra, önemli şeyleri Vietnamcaya çevirip sormak için ChatGPT kullanmaya başladık.
İnternet işini eSIM’le çözdüğümüz için ülkeye iner inmez aktif internetimiz vardı. Biz Airalo uygulamasını kullandık. Bali’de bahsettiğim motor taksi ya da taksi için kullanılan Grab uygulaması burada da geçerli. Aynı zamanda yemek siparişi de verebiliyorsunuz. Biz gece vardık ve gelir gelmez ilk siparişimizi Airbnb’mize bu uygulamadan verdik. O yüzden Asya’ya geliyorsanız bu uygulama gerçekten hayat kurtarıyor. İngilizce bilmeyen bir taksiciye derdinizi anlatmak yerine, haritadan gideceğiniz yeri seçmek çok konforlu oluyor.
Burada motor taksiye ihtiyaç duymadık çünkü yürüyerek her yere gidilebilecek bölgelerde konakladık. Sadece 1 kere taksi için kullandık.
HANOİ
Burası ülkenin başkenti ve bizim de ilk ve ana durağımızdı. Uçağımız buraya indi. Havalimanından Grab çağırırız diye düşündük fakat buraya girişleri yasak olduğundan bir hayli yürümek gerekecek gibiydi. Havalimanı taksicileri ise fazla ısrarcıydı ve güven vermeyen tavırları nedeniyle tereddütte kaldık. O sırada Hanoi merkeze giden otobüsleri fark ettik. İnternetten kontrol ettiğimizde bu otobüslerin sadece birkaç durakta duran ekspres hatlar olduğunu öğrendik. “Madem bu ülkeyi deneyimlemeye geldik, hadi otobüslerini de görelim,” dedik ve 86 numaralı otobüse atladık. Kaldığımız yer çok merkezde olduğu için ulaşım oldukça kolay oldu.
İner inmez etrafta sürekli gördüğümüz üçgen şapkalar benim için Vietnam'ın sembolü olarak kalacak. Özellikle de kıvırcık saçlarımı ezmeden kullanabildiğim için ekstra sevdim. Türkiye'de kullanmadan nasıl duracağım bilmiyorum.
Otobüslerinde gayet hızlı bir internet vardı bu arada. Dikkatimizi çeken başka bir şey ise şu oldu: İnsanlar telefonlarından bir şeyler izliyor, sosyal medyada takılıyorlardı ama kimse kulaklık takma ihtiyacı duymuyordu. Bütün otobüs herkesin ne izlediğini duyuyordu. İstanbul’da böyle bir şeye denk gelsem görgüsüzlük derdim, burada da ilk anda aynı hisse kapıldım ama birkaç gün içinde bunun burada yadırganmayan, normal bir şey olduğunu fark ettim.
Otobüste giderken gözümüze çarpan bir diğer şey de yine Asya'da şaşırtmayan motosiklet kültürüydü. Ama Bali’deki gibi sadece motorların hakim olduğu bir trafik yoktu. Sokaklar daha geniş, motorlar ve arabalar iç içe… Tabii bizim alıştığımızdan çok daha fazla motosiklet var. Yaşlı kadınlar, çocuklu aileler, öğrenciler... Herkes motorlarda.

Airbnb’mize geldiğimizde ise çok garip, uzun ve klostrofobik bir koridordan apartmana giriş sağladık ve gerçekten çok dar merdivenlerden çıktık. Evin girişini başta görmüş olsak belki burayı seçmezdik diye düşündük. Ama Hanoi’de iki farklı Airbnb’de kalmamız gerekti ve ikisinde de benzer şeyler yaşayınca bu durum ilgimi çekti. Sokaklarda gezerken incelemeye başladım. Gerçekten de birçok apartmanın ön cephesinde mağazalar, kafeler var; hemen yanlarında ise çok dikkat çekmeyen, tünel gibi içeri doğru uzanan koridorlar bulunuyor. Hatta ikinci Airbnb’mizde, tünelden geçip ulaştığımız yerde birden fazla apartman girişi vardı. Yapı adaları biraz büyük ve içeride kalan evlere bu şekilde ulaşılıyor gibi.

Doğal olarak şehrin göbeğinde olsanız bile camdan baktığınızda gördüğünüz manzara, dibinizdeki başka evlerin camları oluyor, sıkışık bir manzara. Tabii bu durumun bir avantajı da var, şehrin ortasında olsanız da trafik sesini duymuyorsunuz.
Yine de buraya tekrar gelirsem, Airbnb’nin camdan nereye baktığına dikkat ederim. Belki de burada otel tercih etmek daha konforlu olabilir.
Hanoi’de kaldırımlarda yürürken bizi en çok zorlayan şey motosikletler oldu. Çünkü kaldırımlar genellikle motor park yeri gibi kullanılıyor ve sürekli cadde üzerinde yürümek zorunda kalıyorsunuz. Özellikle de daha turistik olan Old Quarter bölgesinde bu durum yaygın. Bu bölgeyi İstanbul’un tarihi yarımadası ya da Eminönü gibi düşünebilirsiniz: Sıkışık sokaklar, ısrarcı esnaf ve yoğun insan kalabalığı. Sokaklar sürekli sizi içeri davet edenlerle ya da motoruna, bisikletine çağıranlarla dolu. Bu da bir süre sonra insanı biraz yoruyor.

Sokak yemeği kültürü çok yaygın. Bu da yürürken biraz zorlayıcı çünkü motor park edilmeyen yerlerde de kapısının önüne masa tabure koymuş yerel yemek yerleri var.

Eğer “Ben yürümeyeyim, gezeceksem biri gezdirsin,” derseniz; sokaklarda sıkça karşılaşacağınız, ön kısmında iki kişilik oturağı bulunan, üzeri gölgelikli “cyclo” adı verilen bisiklet taksilerle gezebilirsiniz. Görünüş olarak bir tür faytona benziyorlar ve sizi şehrin içinde gezdirmeye hevesli birçok cyclo sürücüsü bulunuyor.
YEMEK KÜLTÜRÜ
Sokaklarda gezerken sürekli yemek kokularının sizi karşıladığı bir yer Hanoi. Yemek kültürümüzle oldukça farklılık gösteriyor; bu nedenle bazı şeyleri çok sevebilirken bazıları sizi zorlayabilir.
Genel olarak et ağırlıklı bir mutfakları var gibi görünse de, vejetaryen ve vegan yemekler bulmak da oldukça kolay. Sanırım Türkiye’de de bu tarz yerleri keşfetmeye alışınca, insan her yerde alternatif bulabiliyor. Haritalarda “chay” yazarak buradaki vegan restoranlara ulaşabilirsiniz.
Benim en çok hoşuma giden yiyecekler genelde “Pho” denilen çorba çeşitleriydi. Bizdeki klasik sıvı çorbalardan çok, sulu yemek gibi düşünebilirsiniz. Genellikle içinde sebzeler, tofu, mantar ve çeşitli baharatlar oluyor. Etli versiyonları da yaygın ama ben vejetaryen olanları denedim ve gerçekten lezzetli buldum. Diğer sulu yemeklerin yanına da çoğu zaman pilav geliyor; gelmiyorsa da genelde isteğe bağlı olarak eklenebiliyor. Sipariş verirken yanında pilav olup olmadığını sormakta fayda var.
Bir diğer yaygın malzeme ise pirinç kağıdı. Tayland’da uzun süre kalmış yakın arkadaşım sayesinde ben de Türkiye’de bu ürünü kullanmaya alışmıştım ve seviyorum da. Hanoi’deki birçok börek tarzı yiyecek bu kağıtla yapılıyor. Eğer kızartılmamış veya fırınlanmamışsa, elastik bir yapısı oluyor, bu dokuyu herkes sevmeyebilir. Biz sebzeli olanlarını tercih ettik, farklı çeşitler vardı.
Noodle da oldukça yaygın. Aslında tüm mutfak neredeyse pirinç temelli. Pirinç olmayan nadir yerel yiyecekler arasında ise Fransız sömürge döneminden kalan baget ekmeklerle yapılan sandviçler var. Biz de kahvaltılarımızı genelde bunlarla yaptık çünkü gözlemlediğimiz kadarıyla yerel halk kahvaltıda da genellikle noodle veya çorba türü sıcak şeyler tercih ediyor. Bu bize çok uymadı açıkçası.

Daha tanıdık bir şey denemek isterseniz de bir de pizzacı önerim olacak. Zaten haritada en yüksek puanlı olan yerlerden biri. Biz gerçekten beğendik. Yazının sonunda önerilerimi bulabilirsiniz.

HANOİ'DE SOKAKLAR
Hanoi’ye dönecek olursam; burası bana biraz kaotik hissettirdi. Binalar çok düzensiz ve karışık görünüyor. Ama bir yandan cepheler inanılmaz şekilde yeşilliklerle dolu. Bu kaotik görünümle cepheler çok canlıydı, sanki gerçekten yaşıyor gibilerdi.
Cephelerde dikkatimi çeken bir başka şey de çamaşır askıları oldu. İlk kaldığımız evde çamaşır yıkadığımızda tanıştık bu sistemle ve sonra fark ettik ki her yerde var. Tavan boyunca uzanan metal bir boruya kıyafetler asılıyor. Böylece balkonun alt kısmı hâlâ kullanılabiliyor. Sanırım çamaşırların uçmaması için çoğu balkonun etrafı tellerle kapatılmış. Bu sistem çok ilgimi çekti, o nedenle paylaşmak istedim.

Sokakları incelerken buranın Fransız etkisinde kaldığını mimarisinden çok net anlayabiliyorduk. Özellikle büyük önemli binalarında çok barizdi. Mesela ilk indiğimiz durak Opera Binasıydı. Bir an Fransa'ya inmişiz gibi hissettirdi.
Aslında çok fazla sömürgeler görmüş, işgal ve mücadelelerle uğraşmış bir ülke olduğu için de insanları yabancılara karşı daha temkinli ve mesafeli olabilir. Kim bilir.
Hanoi’de en sevdiğim şeylerden biri ise şehrin ortasındaki göllerdi. Biz Ho Hoan Kiem Gölü’ne yakın konakladığımız için genellikle orada zaman geçirdik ama Ho Tay Gölü’nün etrafının da çok güzel olduğunu okudum.

Hoan Kiem çevresinde karşılaştığımız ilginç bir manzara da dans eden gruplardı. Aslında dans değil de, 80’ler-90’larda yaygın olan aerobik tarzı grup egzersizleri gibiydi. Genelde 45-65 yaş arası kadınlardan oluşan gruplar müziklerini açmış, bir araya gelip spor yapıyorlardı. Çok tatlılardı gerçekten.

Burada bizi dil dışında en çok zorlayan ikinci şey, çoğu yerde kart geçmemesiydi. Gezimizin önceki haftalarında harcamalarımızı hep kartla yaptığımız için fazla nakit bozdurma gereği duymamıştık. Ama burada sürekli exchange ofisi ararken bulduk kendimizi. Bu yüzden yeterli nakitiniz olduğundan emin olmanızı kesinlikle öneririm.
KAHVELER
Vietnam, kahve konusunda oldukça farklı ve ilginç seçenekler sunan bir ülke. Bunlardan en ilginci ve en yereli ise yumurtalı kahve. İlk duyduğumda pek iştah açıcı gelmedi açıkçası. Fakat bir noktada kendimi ikna ettim ve denedim. Anladığım kadarıyla yumurta sarısıyla şekeri çırpıp espresso’nun üzerine döküyorlar. Yapılışından tam emin değilim ama içerken hissettiğim buydu. Pek beğendiğimi söyleyemem.

Hindistan cevizli bir kahve seçeneği daha vardı, neredeyse tüm kafelerde gördüm. Kahve satan dükkanlarda da bu karışımın toz halini satıyorlardı. Hindistan cevizini sevsem de bana fazla şekerli geldiği için bu kahveye de bayılmadım.
Bir de yerel ve daha çok bildiğimiz kahve çekirdeklerinden yapılan klasik kahveler var. Onları daha çok tercih ettik.
Son olarak, ilk kez Bali’de gördüğüm, şimdi burada da karşılaştığım Luwak kahvesi var. Bu kahve, misk kedisi adı verilen bir hayvana kahve çekirdekleri yedirilerek, hayvanın dışkısıyla çıkan çekirdeklerin işlenmesiyle elde ediliyor. Bali’de bu süreci ve hayvanları görebileceğiniz popüler yerler bile vardı. Burada da aynı kahveyi görmeye devam ettim fakat bu kahveyi üretmek için hayvanların özel alanlarda tutulması gerekiyor. Bu durum bana pek etik gelmediği için hiç denemedim.

TURİSTİK YERLER
Hanoi’deyken eşim de ben de epey hastalandık. Bu yüzden sıcakta uzun süre dolaşmak bizi zorladı ve gitmeyi planladığımız her yere gidemedik. Yine de kendi listemde olan ve önerdiğim bazı yerleri aşağıda paylaşıyorum. İlginize göre içlerinden seçim yapabilirsiniz:
Literature Temple (Edebiyat Tapınağı): Vietnam’daki ilk üniversite olarak biliniyor. Tarihi atmosferiyle görülmeye değer, sakin bir alan.
Hanoi Train Street: Burada kafelerin hemen önünden tren geçiyor. Tren saatinde herkes masaları içeri alıyor, insanlar toparlanıyor. Tamamen turistlere göre düzenlenmiş bir yer olmuş. Biz de biraz hasta olduğumuzdan erken gidip zencefilli çayımızı içerek dinlendik ve rahat rahat bekledik. Bu arada zencefil kullanımı burada aşırı fazla, her yerde her menüde karşıma çıktı.
Treni görememe ya da oturacak yer bulamama gibi bir stres yaşamanıza hiç gerek yok çünkü her şey ona göre ayarlanmış. Yaklaşık 15 dakika önce gitmek yeterli.
Hoa Lo Prison: Fransız sömürge döneminden kalma tarihi bir hapishane. Vietnam Savaşı döneminde de kullanılmış. Etkileyici bir yere benziyordu.
Vietnamese Women’s Museum: Vietnamlı kadınların hayatına dair bilgi verici bir müze. Geleneksel kıyafetlerden güncel sosyal rollere kadar birçok konuda bilgi veriyor.
Ngoc Son Temple: Hoan Kiem Gölü’nün ortasındaki küçük, ikonik tapınak. Biz içine girmedik ama çevresinde çok vakit geçirdik. Göl manzarasıyla birlikte hoş bir atmosferi var.
Water Puppet Show (Su Kuklası Gösterisi): Vietnam’a özgü geleneksel bir sahne sanatı. Kuklalar suyun üstünde oynatılıyor ve arka planda canlı geleneksel müzik çalıyor. Görsel olarak ilginç ve farklı bir deneyim. Ne anlattığını pek anladığımız söylenemez, daha çok anlatış tarzı dikkat çekiyor bence. Çok uzun değildi.

NINH BINH
Burada gezilecek yerler birbirine biraz mesafeli olduğundan biz bir tura katılarak gezmeyi tercih ettik. Sabah sizi alıyor, akşam aynı yere bırakıyorlar. 1,5-2 saat gibi bir mesafedeydi. Çok güzel, doğal güzelliklerle dolu bir tur oldu. Burada kaldığımız Airbnb sahibimiz ayarladığı için çok butik ve yerel bir turdu. Yine kimseyle pek iletişime geçemesek de güzel yerler gördük.
- Trang An tekne turu
Bambu kayıklarla dağların arasında, sakin ve hoş bir turdu.
- Mua Cave ve Ejderha Tepesi
Biz yine hasta olduğumuz için ve tam buradayken muson yağmurları başladığından tepeye kadar çıkamadık ama alt kısımda lotus tarlaları vardı. Orada gezmek çok keyifliydi.
Fotoğraf çekilmek için fazlaca süslenmiş birçok kadın vardı. Turistik yerlerde çokça karşılaştık bu manzarayla. Bazılar benim için düğün hazırlığı seviyesindeydi.
- Bai Dinh Pagoda
Güneydoğu Asya’nın en büyük tapınak kompleksiymiş burası. Burayı gezerken aynı zamanda yerel tapınak mimarilerini de görmüş oluyorsun. İçeride birçok heykel ve süsleme var. Genelde çatı kenarları yukarı kıvrık bir şekilde tasarlanmış. İlginizi çeken bir konuysa bunun farklı nedenleri varmış, araştırabilirsiniz.
Bu tur esnasında etraftaki köy ve dağ manzaraları çok hoştu. Çünkü bizim alıştığımızın dışında farklı bir dağ yapısı var. Küçük parça parça.
Manzaraya doyarak gezimiz başladı.
HA LONG BAY
Vietnam’da en sevdiğim yerlerden birisi oldu. Ninh Binh’e giderken bahsettiğim o alışık olmadığımız dağ yapısını suların içerisinde parça parça görüyormuşsunuz gibi. Dağcıklar şeklinde, yemyeşil adacıkların arasında geziyorsunuz.
Hanoi’ye 3 saat mesafede. Günübirlik gidip gelebileceğiniz turlar da var, fakat biz 1 gece konaklamalı bir cruise turuna katıldık. Çünkü manzara inanılmaz güzeldi ve biraz daha tadını çıkarmak istedik.
Teknelere ulaşımı kendiniz otobüsle sağlayabiliyorsunuz ya da ek ücret vererek teknelerin özel ve konforlu araçlarıyla ulaşabiliyorsunuz. Biz yol uzun olduğu ve elimizde bavullarımız olduğu için bu seçeneği tercih ettik.
Size özel vegan ya da vejetaryen menü çıkarabiliyorlar, önceden bildiriyorsunuz. Sürekli yemek olduğu için bir noktada "yeter artık" bile dedik.
Etraftaki diğer teknelere baktığımda, genel olarak konseptin benzer olduğunu gördüm. O yüzden seçerken sadece puanlara ve görsellere bakabilirsiniz, etkinlik olarak çok fark olacağını sanmam.
Hatta sabah erken saatte Tai Chi yapılacaktı. Ben de burada her gün 5-6 gibi uyandığım için katılmak istedim. Dışarı çıktığımda çevredeki tüm teknelerde herkesin Tai Chi yapıyor olması biraz komik geldi.
Sizi tekneyle gezdirip mağaralardan geçirdikleri küçük bir gezi de düzenliyorlar.

Ben bu turda denize girmeye çok hevesliydim ama Ege’deki tekne turlarında alıştığımız o berraklıktan sonra buradaki yeşil sular pek albenili gelmedi. O yüzden burada da denize giremedim. Asya gezisini denize girmeden tamamlayacağım gibi duruyor.
GECE OTOBÜSÜ
Vietnam, yataklı otobüs konusunda gerçekten gelişmiş bir ülke. Türkiye’de hiç rastlamadığımız bir şey olduğundan Sapa’ya giderken ulaşımı bu şekilde sağlayarak bunu deneyimlemek istedik.

Fakat küçük bir hata etmişiz: çift kişilik (double) kabin aldık eşimle. Fakat buradaki insanlar bize göre oldukça minikler. Ki biz de öyle çok iri insanlar sayılmayız; hatta Avrupalılara, Amerikalılara göre minik olduğumuzu bile söyleyebiliriz. Buna rağmen kabinler bize biraz dar geldi. Tekrar alacak olsak ayrı ayrı tek kişilik kabin tercih ederdik.
Yolculuk genel olarak konforluydu, yataklar beklediğimden daha rahattı diyebilirim. Mis gibi uyuya uyuya gece yolculuğumuzu yaptık.
Sapa’da 2 gün geçirecektik. Gittiğimizde çok erken bir saatte varacaktık. Otel henüz hazır değilse çantayla trekking'e katılmak zorunda kalabilirdik. O yüzden tek çantayla gitmeye karar verdik ve diğer çantalarımızı Hanoi merkezde bir emanet noktasına bıraktık.
Bıraktığımız yerdeki kişi çok tatlıydı ve telefonunu aldık; hatta başka yerlerde de bize yardımcı oldu. O yüzden kesinlikle öneririm böyle bir şeye ihtiyacınız olursa. Gün içinde 3–5 saatliğine bile bırakabilirsiniz eşyalarınızla gezmek istemezseniz. Bence süper bir hizmet.
Emanet Noktası:
Bounce Luggage Storage
Son olarak Hanoi’de "Old Quarter" denen bölgede size ücretsiz rehberlik hizmeti sunan bir sistem var. Online kayıt yaptırıyorsunuz, tur sonunda rehberinize istediğiniz kadar bahşiş verebiliyorsunuz. Çok bilinen bir şey gibi gelmedi bana.
5–6 kişilik gruplarla yaklaşık 2–3 saatlik bir tur yaptırıyorlar. Google’a yazarsanız zaten karşınıza çıkar:
“Free walking tour Hanoi” gibi aratabilirsiniz. İngilizce ya da İspanyolca seçenekli.
SAPA
Burası, tepelerine sisler oturmuş, dağlarla çevrili çok hoş bir kasaba. Ben bayıldım! Sürekli etraftaki büyüleyici dağ manzaralarına bakmaktan gözümü alamadım. Öyle ki, dağ manzaralı güzel bir odada ekstra 1 gün daha kalıp sadece odada oturabilirmişim.
Çok fazla yapılacak şey yok; küçük bir yer. En büyük iki aktivite: teleferik ve trekking. Biz trekkinge katılmayı düşündük fakat hava durumunu kestiremediğimiz için önceden rezervasyon yapmadık. İyi ki de yapmamışız.
Burada sokaklar trekking yaptırmak isteyen yerel köylü teyzelerle dolu. Önden ayarlamaya hiç gerek yok. Biz daha otobüsten iner inmez biriyle tanıştık, daha doğrusu o bizi buldu. Çok tatlı, minicik bir teyzeydi.
Her yer bu yerel kıyafetli kadınlarla dolu. Size bir şeyler satmaya ya da trekking'e ikna etmeye çalışıyorlar. Bir noktadan sonra biraz rahatsız edici olmaya başlıyor açıkçası. En çok duyacağınız şey "Where are you from?" Çünkü hepsi turistlerle iletişim kurmak için bu cümleyle yanınıza yanaşıyor.

Bir yandan sokakta dilenen çocuklar da çok fazlaydı. Burası biraz daha fakir bir kasaba gibi görünüyor ve diğer yerlere kıyasla o kadar turistik değil sanırım. Bu yüzden gelen turistleri yakalayabilmek için çok çabalıyorlar.
Trekking ayarlamış olsak da, hastalığımız giderek ağırlaştığı için 5–6 saatlik bir yürüyüşü kaldıramayacağımıza karar verdik ve iptal ettik. Merkezde zaman geçirdik.
Hemen merkezde, meydanda bir kilise vardı. İlgimi çekti çünkü buradaki halkın Hristiyan olmadığını biliyordum. Araştırınca, bu kilisenin Fransız sömürge döneminde inşa edildiğini öğrendim. Hâlâ aktif gibi görünüyor; biz içeri baktığımızda bir ayin vardı.
Araştırırken öğrendiğim bir diğer ilginç bilgi de Fransızların Sapa’yı bir dağ tatil beldesi olarak kullanmış olmalarıydı.
- Fansipan Teleferiği:
Diğer aktivite ise Fansipan Teleferiği. Dünyanın en uzun 3 halatlı teleferik hattı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş. Çıkış 15–20 dakika kadar sürüyor. Küçük köyleri ve pirinç tarlalarını izleyerek yukarı çıkıyorsunuz. Zirvede dev bir Buda heykeli ve küçük tapınaklar var. Ama bizi sisli ve yağmurlu hava konusunda uyaran görevli kızı dinlemememiz büyük bir hataydı. Fotoğraflarda gördüğümüz o muhteşem manzara, bizim için bembeyaz bir bulut oldu. Eğer buraya çıkmayı düşünüyorsanız sissiz bir gün olduğuna emin olun, yoksa pek anlamı kalmıyor. Sissiz bir gün bulmak da pek kolay değil, uyarayım. Teleferik keyifliydi ama biraz pahalıydı.
Üstelik yukarıdaki yağmur ve rüzgar, zirveye çıkınca ciddi bir mücadeleye dönüştü. Yine de deneyim olarak güzeldi ama verdiğimiz paraya değdi mi derseniz… hava koşullarından dolayı pek değil.
Teleferiğe çıkış üç aşamadan oluşuyor:
1. Şehir merkezinden trenle teleferik başlangıç noktasına ulaşıyorsunuz. Bu tren, İstanbul’daki finikülerler gibi.
Tren yukarıdan giden bir hat olduğu için birkaç dakika manzara izliyorsunuz.
Ancak kalabalık, giriş sırası ve şişirilmiş fiyatı düşününce taksi seçeneği de gayet mantıklı olabilir.
2. Teleferik yolculuğu: Pirinç tarlaları ve vadiler üzerinden geçerek zirveye ulaşıyorsunuz. Hoştu.
3. Teleferikle ulaştığınız noktadan sonra en tepeyi görmek isterseniz, 15-20dk yürüyerek çıkabiliyorsunuz veya başka bir araç daha kullanabiliyorsunuz.
Uyarı: Teleferikle çok kısa sürede yüksek irtifaya çıkıp indiğiniz için kulaklarınızda tıkanıklık oluşabiliyor. Ancak biz bu yolculuğu gripken yaptığımız için durum daha da kötüleşti; kulaklarımız çok şiddetli bir şekilde tıkandı ve günlerce açılmadı. Üstelik uçakta bu durum ciddi ağrıya yol açtı. Bu yüzden teleferik deneyimini pek övemiyorum. Sizin de aklınızda bulunsun. Bu konuya hiçbir yerde rastlamamıştım, paylaşmak istedim.
İLGİNÇ BİR KÜLTÜR
Bu teleferik yolculuğunda çok ilginç bir şeyle karşılaştık. İki kadın, kucaklarına bağlanmış bebekleriyle fırtınalar içinde dar ve dik merdivenlerden inmeye çalışıyordu. "Ne işleri var burada bu bebeklerin?" diye garipsedik. Yanımıza ulaştıklarında Ozan, "Eda bebek donmuş, ölmüş galiba" dedi. Bu bir şaka değildi çünkü bebek gerçekten kımıldamıyordu. Yağmur altında çok detaylı inceleyemesem de bebeğin gözleri çekik değil gibi geldi, ben de ona takıldım. Neyse, birkaç saat sonra başka bir kadın gördük ve bu sefer dikkat edebildik. Kadının kucağındaki bebek gerçek değildi.
“Ne alaka, bu ne?” diye merak edip araştırdığımda çok garip bir şeyle karşılaştım. Bu bebekler “Luk Thep” diye geçiyormuş. Aslında Tayland’da popülermiş ama burada da görülmeye başlamış. Kadınlar bunları gerçek bir bebek gibi sahiplenip yanlarında taşıyormuş. Bu bebeklere iyi ruhların yerleştiğine ve bu ruhların onlara şans, para ve bereket getirdiğine inanıyorlarmış. Bayağı giydirip besleyip tapınaklara götürenler bile oluyormuş.
Çok ilginçti gerçekten. İlk bakışta biraz ürkütücüydü de diyebilirim.
YAĞMUR
Asya’ya geliyorsanız, dikkat edilmesi gereken en önemli şeylerden biri mevsim seçimi. Bali’nin en güzel sezonuna denk geldiğimiz bu dönemde, Vietnam ve Tayland’da ise sıcakların bittiği ve muson yağmurlarının başladığı zamana denk geldik. Bu nedenle birkaç kez yağmura yakalandık.
Burada bu ani ve aşırı şiddetli yağmurlar için pratik bir çözüm geliştirmişler. Herkes sürekli yağmurluk taşıyamayacağı için, yağmur başladığında bir anda etrafta kullan-at yağmurluk satan kişiler beliriyor. Herkes dev bir çöp poşetini andıran bu şeffaf yağmurluklarla dolaşmaya başlıyor.
Bence oldukça konforlu bir hizmet. Ancak tek kullanımlık bir ürünü yalnızca bir kez kullanıp atma fikri çevresel açıdan içime pek sinmediği için, biz ilk aldıklarımızı 3–4 kez kullandık. Hafif ve az yer kapladıkları için yanımızda taşımaları da kolay oldu. Hem taşırken yük gibi hissettirmediler hem de kendi yağmurluklarımızı bavulda ekstra yer ayırmamıza gerek kalmadı.
VİETNAM'DA DİN
Asya’da genellikle görmeye alıştığımız tapınaklarla burada pek karşılaşmayınca, ülkenin dini yapısını araştırdık ve ilginç bir bilgiyle karşılaştık. Vietnam, Budist ya da Hindu ağırlıklı bir ülke değilmiş; daha karmaşık bir inanç sistemi var.
Karşımıza çıkan Budalar nedeniyle ilk başta Budizm gibi görünse de, bu inanç genellikle Taoizm ve Konfüçyüsçülükle harmanlanmış şekilde yaşanıyor. Buna “üçlü inanç” (Tam Giáo) deniyor. İnsanlar hem Buda’ya dua ediyor, hem atalarına saygı gösteriyor, hem de yaşam felsefesi olarak Konfüçyüsçü kuralları benimsiyor. Yani, bir kişi tek bir dine değil, birden fazla inanç sistemine aynı anda bağlı olabiliyor.
BİZE FARKLI GELEN DİĞER ŞEYLER
– Mesela eşyalarımızı koyduğumuz bir yere bile “boş mu?” diye sormadan direkt oturuyorlar. Hatta bir amcanın telefonuma oturduğu bile oldu.
– Her şeyi iki elle verip almaya çalıştıklarını fark ettim. Araştırdığımda bu onların nezaket ve saygı göstermek için yaptığı bir şeymiş. Genelde Asya’da görülen bir tutummuş.
– Havalar çok sıcak olsa da biraz daha kapalı giyinen bir toplum gibiydi. Mesela crop bluz giyen hiç görmedim.
– Beni biraz fazla incelediklerini hissettim. Sanırım kıvırcık saça alışık olmadıkları için ilginç geldi. Gerçekten de burada kıvırcık saçlı birini neredeyse hiç görmedim. Zaten turistlerin büyük çoğunluğu da Asyalıydı.
– Seyahat esnasında bir mezarlığın yanından geçtik. Bizim alıştığımızdan çok daha süslü ve rengarenk görünüyordu.
GENEL İNTİBA
Genel olarak bende yumuşak huylu insanlar gibi bir his uyandırdılar. Konuşma dilleri ince tonda ve bizim için biraz yorucu sadece.
Vietnam ise her köşesi birbirinden farklı şeyler sunan bir yerdi. Hoşuma gitti diyebilirim. Tekrar gelir miyim? Aynı yerlere geleceğimi sanmam. Fakat gezmediğim güney ve orta kısımları için başka bir gezi sırasında uğrayabilirim. Benim için yorucu enerjisi olan bir yerdi.
Önerir miyim? Sadece Vietnam için değil belki ama bir Asya gezisinin parçası olarak gelmenizi öneririm.
Gelmeden mutlaka uygun sezon olup olmadığına bakın. Haziran hiç uygun bir sezon değildi mesela, sıcaklar bizi zorladı.
Yemeklerini ben sevsem de eşim zorlandı. Farklı damak tatlarına açık değilseniz hazırlıklı olmalısınız diyebilirim.
Tüm bunlar benim kısa süreli seyahat deneyimlerimdi, siz tamamen farklı da algılayabilirsiniz.
Dünyanın her yeri görülmeye değer.
Restoran önerileri:
Hanoi:
- Ngư Restaurant - Vietnamese Cuisine & Vegan Food
- MẸT Vietnamese restaurant & Vegetarian Food
- Katze : Vegan Sokak Restoranı Önerisi
- Pizza 4P’s Tràng Tiền : Pizzacı Önerisi
Sapa:
- Thong Dong Vegan Kitchen & Cafe
- Le Petit Gecko Restaurant
- Halosa Restaurant - Lounge & Cafe (manzarası güzel, içecek için olabilir, yemek denemedik)
Hoşçakalın,
Eda Alkılıç
Yorumlar