Diyarbakır'dan kültürel deneyimlerim
- Gulbu Tanrıverdi
- 13 Kas 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 Kas 2024

Afetlerde kültürlerarası hemşirelik sempozyumu için üç günlüğüne Diyarbakırdaydım. Kültürel deneyimlerimi sizler için yazdım. Diyarbakırı anlatması zor çünkü herkesin gidip orada birkaç gün geçirmesi lazım. Doğasıyla, insanıyla, kültürüyle muhteşem bir kent.
Diyarbakır demek her yerde et lokanları demekti. Güzel tarafı, vejetaryen iseniz çok para harcamanıza gerek yok :) yanınıza bir tane et yiyen arkadaş alın yeterli. İkramlar hem göz dolduruyor hem de benim gibi vejetaryenleri doyuruyordu. Sipariş sırası bana gelince ben bir porsiyon çiğ köfte alayım dedim. Garson güldü "abla o bizden istediğin kadar ye dedi". Buraya fotoğrafını koyduğum her şey ikram. Tatlı, çay, kahve de dâhil. Yazık bize...
Çiğ köftenin tadı daha önce yediklerime hiç benzemiyordu. Bundan sonra sanırım çiğ köfte yemeyeceğim. Tadını zirvede bırakmak lazım. Bu arada açık ayranlar bakır geniş bir tasta geliyor ve içinde kaşık var. Kaşıkla içiyorsunuz. Bu da güzeldi.

Nurgün hocamla meyan kökü içtik. Tadını çok beğendim. Hayatımda ilk kez içtim. Oralara giderseniz mutlaka deneyin. Çanakkalede var mı? bilmiyorum açıkcası.
Sokakta yürürken size küçük kâğıt bardaklarla kahve ikram edeceklerine tanık olacaksınız. Kısaca kahve ihtiyacınızı sokakta giderebilirsiniz.
Bir şey almak istediğinizde ikram aşırı var. Bazen almadan çıkmaya utanıyorsunuz çünkü o kadar misafirperverler ki almak istiyorsunuz.
En etkilendiğim şeylerden biri On Gözlü Köprü’ydü. Burada sürekli bir davulcu ve zurnacı bulunuyormuş. Evlenenler, nişanlananlar mutlaka buraya uğruyormuş. Biz gittiğimizde birden çok düğün, nişan grubu vardı. Erkeklerin geleneksel kıyafetleri dikkatimi çekti. Herkes çok eğleniyordu. Gençler muhteşemdi. Köprünün iki yanında oturma alanları vardı. Gerçekten insanı etkileyen bir ortamdı. Köprünün başındaki cami modern bir tasarımla yapılmıştı, bu biraz ilginç geldi.
Diyarbakır surlarıyla bütünleşmiş bir kent. Surlar görmeye değer.

Anadolu'nun tek dört Ayaklı Minaresi de eski Diyarbakır'da. Her bir ayak bir İslam mezhebini temsil ediyormuş. Etrafında dokuz kez dönersen dileğin gerçek olur diye bir inanış varmış. Ben de döndüm:))

Sokaklarda zaman zaman geleneksel kıyafetleriyle erkeklere rastlamakta mümkün (Fotograf için Sinan-Nagihan Aslan Çiftine teşekkür ederim).

Gezdiğimiz her yerde aşırı misafirperverlik ve ikramlarla karşılandık.
Kültür içinde hemen "abla," "teyze," "yenge" oluveriyorsunuz. Bu bana Erzurum’u hatırlattı. Malum, eğer karşıdaki kişi eşinizi tanıyorsa hiçbir şey bunu değiştirmiyor.
Erzurumlu olan boyacımız Arda’nın da Erzurumlu olduğunu öğrenince otomatik olarak bana "hocam" demeyi bırakıp "yenge" demeye başlamıştı:)
Diyarbakır’da en sevdiğim yer eski Diyarbakır’ oldu. Diyarbakır Arkeoloji Müzesi için kısıtlı bir zaman ayırabildik. Ancak gördüklerim beni çok etkiledi. Müzede Prehistorik Çağdan Eski Tunç, Urartu, Asur, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler bulunmakta. Çayönü, ve Körtik tepeye ait eserler ise en çok dikkatimi çekenler oldu.
Hasan Paşa Hanı ise kalabalık bir ziyaretçi grubunu ağırlıyordu. Bina muhteşemdi. Her tarafta kahvaltı salonları vardı. Eğer Diyarbakır'da yaşasaydım en çok buraya giderdim herhalde. Hediyelik ürünler burada göz dolduruyordu.
Diyarbakır Ulu Cami ise bir başka görülmesi gereken yerlerden. Dantel gibi işlemeli duvarlar ve güneş saati ise burada dikkat çeken ayrıntılardı.
Dükkanların dışarı taşan görüntüleri, canlı renkler, çeşitlilik sokakları ilgi çekici hale getirmiş. Sokaklarda sıkılmadan saatlerce yürüyebilirsiniz.
Atatürk'ün Diyarbakır’a yaptığı ziyaretlerde kaldığı yer olarak bilinen köşkü ziyaretimiz ise hepimize duygusal anlar yaşattı. Diyarbakır’da kaldığı süre boyunca burada çalışmalarını yürüten Atatürk, bu köşkü özellikle toplantılar ve görüşmeler için kullanırmış. Köşkün hemen yanında yer alan bir su kaynağının ise yaşam döngüsünü simgelediği ve "doğumdan ölüme" kadar bir süreci temsil ettiği anlatıldı.
Atatürk evinin hemen yanındaki kafede misafirperver görevlinin ikram çaylarını köpüklü kahvelerimizin üstüne içtik. Farklı üniversitelerden bir araya geldiğimiz meslektaşlarımızla keyifli bir sohbet oldu. Özellikle ilk bilimsel etkinliğine katılan ve bir bildiri sunan yüksek lisans öğrencim sevgili Rabia için unutulmaz anılardı bunlar.

Diyarbakır'daki güzel anılarımızın mimarı sevgili Leyla başta olmak üzere, Mesude, Yeter, Gülhan ve diğer tüm meslektaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Comments